ROLAND D-20’Yİ HAYATA DÖNDÜREN DELİLİK: ALEKSİ PERALA

Rephlex Recors’un kazara keşfettiği Aleksi Perala, tuhaflığından ödün vermeden deneysel adımlarını atmaya devam ediyor.

Bundan 10 sene öncesine kadar odasında bulduğu tüm elektronik aletlerle çıkarabileceği her sesi çıkaran ve bunlarla birbirinden ilginç track’ler yapan Aleksi Perala, şimdi Finlandiya’nın belki de en underground kulüplerinden birinin sahibi. Daha 30’una bile gelmeden ardına birçok albüm ve bununla gelen tatmin edici bir başarı ekleyen Ovuca, yani Aleksi Perala deneyselliğin ülkesi Finlandiya’ya çok sey borçlu olduğunu düşünüyor. Ama yine de onu farklı kılan ve Rephlex’ten biri olmasını sağlayan öncelik ruhunda saklı olan deliliği. Dışarıdan baktığınızda “iyi cocuk” imajından ödün vermeyen Aleksi Perala’nın deliliğini görmek için onu bir süre sahnede izlemeniz yeterli. Özellikle Bogdan Raczynski ile olan müzikal dostluklarının ortaya çıkardığı sahne performansı ilk beş dakikadan sonra heyecan verici bir şova dönüşüyor. Finli melankolinin, Polonyalı isyankarlıkla birleşmesinin yegane enerjisi Hippo Complex Club’ın duvarlarını delmeye yetiyor.

Aleksi, son zamanlarda Ovuca projesinden uzaklaşmış durumda. Uzaya olan merakı hiçbir zaman tükenmeyen Perala’nın son durağı elbette ki Astrobotnia oluyor. Cylob ile kısa süreli Cylobotnia projesinden sonra Rephlex’teki diğer kankalarıyla da “botnia”laşmayı planlayan Aleksi, Finlandiya’nın en dikkat çeken genç müzisyenlerinden biri. Bize de bu başarının ardından Aleksi’nin biraz geçmişini, biraz da gelecek planlarını kurcalayarak soru sormaktan başka bir şey kalmıyor.

Aphex Twin’in seni Finlandiya pornosu izlerken keşfettişi üzerine spekülasyonlar var. Bu konuda sen ne diyorsun?

Aleksi Perala:
Bunu internette bulabilirsin. Bana sorma.

Peki o zaman bize biraz sonrasından bahset. Yani Rephlex tayfasına dahil olduktan sonra ne değişti? Kendi yerini bulduğuna inanıyor musun yoksa başka projeler için diğer plak şirketleriyle çalışmak gibi bir fikrin var mı?

Sanırım yerimi buldum, evet. Müzik yapmaya başladığımda Rephlex’e sadece demolarımı gönderdim ve bu yolu seviyorum. Bunun yanı sıra bir gün kendi plak şirketimi kurmayı da düşünüyorum. Şu anda yeni projelere dahil olacak kadar heyecanlı hissetmiyorum.

Başka isimlerde birçok projen var. Sence Ovuca, Aleksi Perala, Astrobotnia ve Cylobotnia arasında sound olarak nasıl bir fark var? Bir de tabii hangisi senin icin en önemli proje ve yapmak istediğin müziği gerçekten yansıtıyor?

Müzik yapmaya ilk olarak Ovuca ile başladım. Şimdi içimdeki çocuğun Ovuca olduğunu hatırlamak ve onunla başlamış olmak hoşuma gidiyor. Geriye dönüp bunun daha farklı başlamış olmasını hiç dilemedim. Ama şimdi Ovuca olarak yeni bir şeyler yapmayı da pek düşünmüyorum açıkçası. Çok değiştim ve sadece ben değil zaman, dünya değişti. Astrobotnia benim için sıradaki proje olabilir. Cylobotnia ise Cylob ile birlikte yürüttügümüz bir iş. Şu günlerde daha çok Aleksi Perala olarak müzik yapıyorum sanırım.

ovuca_sofa-cropŞu Finlandiya’daki Hippo Complex Club oldukça ilginç görünüyor. Özellikle sahnede Ceephax, edmx’in olduğunu görünce heyecanlanmamak mümkün değil. Nasıl başladı tüm bu kulüp açma fikri? “Arkadaşlarım nasılsa müzisyen, dur onlar için bir kulüp açayım mı” dedin.

Hippo Complex açılalı aslında birkaç yıl oldu. Ben Londra’dan kasımda döndüğümde böyle bir işe girişmeye karar verdik. Londra’dayken Helsinki’ye döndüğümde böyle bir kulüp açmanın hep iyi bir fikir olduğunu düşünmüştüm. Bir anlamda Londra’dan bir şeyler getirmek gibi. Ayrıca, arkadaşım Tomplex o sıralar kulübü inşa eden eski bir arkadaşla tekrar görüşmeye başladı. İyi zamanlama… Her şey yolunda gitti ve hala da gidiyor. Şu sıralar kulüp ile uğraşmaya biraz ara verdik. Fakat kısa zaman içinde yeni bir isimle tekrar başlamayı düşünüyoruz; Stompin’ Feets at Club Rose Garden.

Oldukça merak uyandırıcı. Peki Ovuca’ya dönecek olursak, sound’unun Finlandiya’da zaten senelerdir varolan deneysel duruştan ilham aldığını söyleyebilir miyiz? Yani Finlandiya elektronik müzik tarihinde tüm bu deneysellik dozajının ne kadar yüksek olduğu malum.

Tabii ki deneysel bir sound Ovuca’nınki. Hatta bir insanın nasıl müzik yapmayı ögrendiğine dair bir macera bile denebilir ve Finlandiya’daki deneysellik konusunda kesinlikle haklısın. En azından örneğin İsveç’ten çok daha yüksek dozajda. Burada yeni track’ler yapmayı gerçekten çok seviyorum. Çılgın doğal titreşimler…

“Wasted Sunday” üzerine yazdığın notları okudum ve gerçekten çok yaratıcı olduklarını itiraf etmeliyim. Özellikle ‘Meltman – Meltdownman’ parçasında kendi kafasını beyin dalgalarıyla eritmeye çalışan bir adamı anlattığını söylemişsin. Parçaların hakkında yorumlar yazmayı seviyor musun yoksa o sadece bir kereliğe mahsus bir şey miydi?

Perala: Hayır aslında, yani yapmak zorundaysam yapıyorum. Diğerlerinin benim hakkımda hep söyledikleri ve herkesin bildiği üzere; müziği kelimelerle bir araya getirmekten nefret ediyorum.

Bunun dördünce kez söylüyorsun…

Ama gerçekten öyle. Kelimelerle müzik benim yaptığım müzikte bir arada bulunmazlar, sadece bazı sesler ama sözler değil.

Peki ya bu ‘sözsüz’ parçalarının arasında en sevdiğini sorsam çok mu saçma olur? Yani çoğu müzisyen hepsinin benim için yeri ayrı der ama mutlaka bir ya da birkaç tanesinin farklı bir anlamı olmalı.

Söylemesi zor… Evet aslında, farklı zamanlar farklı favoriler. Şu anda sanırım en çok “Onclements” albümündeki ‘Eileenkii’yi seviyorum. Ama tüm zamanların en favorisini soracak olursan, tabii ki ‘Astrobotnia’nin benim için yeri çok farklı.

Peki ya sahne performansları? Tüm bu deneysel duruşun, yine çok deneysel bir sahne performansı olmalı. En tuhafı hangisiydi?

Sanırım Londra’dayken, birkaç sene önce oldukça ilginç bir deneyimim olmuştu ya da Finlandiya’da ormandaki partide. Gökyüzünün rengi, ışıklar, her şey çok mükemmeldi. Sanki her şey daha önceden ayarlanmış ya da tasarlanmış gibiydi. Herhalde bugüne kadar gördüğüm en iyi görsel şovdu. Sanırım ben açık alanda çalmayı çok seviyorum. Tabii bir de gündüz çalmak da ayrı bir keyif.

Sen de diğer Rephlex tayfası gibi miminum aletlerle maksimum sound’u yakalayanlardan mı yoksa sahneye çok ekipman taşıyanlardan mısın?

Hayır, pek değil. MPC2000, laptop’um ve bazı gerekli aletler. Çok sayılmaz.

Peki sence neler bir DJ’yi iyi bir DJ yapar?

Doğru parçalar, doğru mekan, doğru zaman, doğru sıra, doğru insanlar ve yanlış volume!

Aleksi Perala olarak günlerin nasıl geçiyor? Müzik yaparak? Kulüple uğraşarak? Kayıt?

Düşünüyorum… Sanırım ben biraz tembel bir adamım. Daha çok o gün ne yapmak hoşuma gidiyorsa onu yapıyorum. Her gün mutlaka fazlasıyla müzik yaptıüımı söyleyebilirim. Bir track, bir doktoru benden uzak tutabilir; birkac track ise birkaç doktoru benden uzak tutar. Bir andamda track giren eve doktor girmez.

En çok kiminle beraber çalmak isterdin?

Kadınımla.

Green Ball meselesine gelirsek; daha önce seninle Green Ball’da Türk ritimlerinin varlığının bende yarattığı etki üzerine konuşmustuk. Yani Finlandiyalı ve Rephlexli bir adamın Türk ritimlerini nereden bulduğunu merak ediyorum. Tabii sen o zamanlar “Sadece okyanusta gördüğüm yeşil bir top hakkındaydı” demiştin. Hala cevabın aynı mı?

Aslında evet. Çünkü gerçekten öyle, yeşil top yani. Ama sanırım haklısın içinde Türk esansı tabii ki var.

Geleceğini nasıl görüyorsun? Hep underground mı kalacaksın, yoksa yeryüzüne çıkmak gibi bir niyetin var mı?

Sanırım hiçbir planım yok ki, bu da underground kalacağım anlamına geliyor. Sadece müzik yapmak istiyorum. Durmam gereken bir nokta olursa da müzik yapmaya son verebilirim.

Son sorulara gelmişken bize en favori playlist’ini söyler misin?

Şu sıralar sadece Analords. Afx’in yaptıgı her şey; Luke, Squarepusher, Bogdan, Ceephax, Cylob, Edmx ve ben. Sanırım çok yabancı gelmemiştir sana.

Aptalca bir soru olup olmadığından emin değilim ama sormadan edemeyeceğim. Ovuca’nın senin icin herhangi bir anlamı var mı?

Doğruyu söylemek gerekirse benim cevabım da aptalca olabilir ama hiçbir anlamı yok. Bir anda aklıma gelen bir kelime işte. Ben uydurdum.

Alien’lara inanıyor musun?

Biz zaten Alien’ız. Onların bize inanıp inanmadığını ise bilmiyorum. Sence onlar bize inanıyor mu?

Kimbilir… Bu soruyu zaten Astrobotnia’nin uzayla ilgili bir baglantısı var mı diye sormak icin öne sürdüm. Çünkü Astrobotnia’nin albüm kapaklarında coüu zaman galaksi resimleri kullanıyorsun. Özel bir sebebi ya da bağlantısı var mı?

Olmaz mı. Uzay ve zaman. Astrobotnia’yi tanımlamak için yeterli sanırım.

Peki gelecekte başka bir “botnia” projesi var mı? Yani Cylob’la birlikte “Cylobotnia” yaptıktan sonra belki diğer Rephlex tayfasıyla başka bir proje planlamışsındır?

Astrobogdan, Afxbotnia, Lukebotnia, Astrovibretions. Henüz bir plan yok…