Einstein’a başarının sırrını sorduklarında oldukça net bir yanıt verir; A = X + Y + Z. Yani, çalışmak (X), çalıştığı konuyu oyun gibi görmek (Y), konuşmak yerine üretmek (Z).
Bazı zaman olur, rutin hayat anlamını yitirir ve yola çıkmaktan başka şansınız kalmaz. Özellikle Avustralya gibi dünyanın oldukça uzak bir noktasındaysanız, bu yolculuğun uzun olması kaçınılmazdır.
Benjamin Standford (Dub Fx) lise kantininde arkadaşlarıyla freestyle rap yapan, buna ritim lazım diyerek beatbox’a merak saran bir çocuk. Önceleri Melbourne’de bir eczane için yaşlılara ilaç taşıyarak hayatını kazanır. Sabahları herkesten önce kalkmak, saatlerce sokak sokak dolaşıp gazete dağıtmak ikinci işi olur. Kafelerde çalışır, müzik yapar, grup kurar. Yaklaşık 5 sene öncesine kadar da Melbourne’de rutin sayılabilecek bir hayatı vardır.
Bir çoğumuz Benjamin’le eğer bir sokakta rast gelmediysek, Youtube videolarıyla tanıştık. Kendi gbi MC’lik yapan kız arkadaşı Flower Fairy ile Manchester’da tanıştığından beri birlikte takılıyorlar. Flower Fairy elinde CD’lerle sokaklarda salınırken, kendine Dub Fx diyen bir adam da sadece kendi sesini manipüle ederek müzik yapıyor. Yeterince ilginç olduğu için Facebook ve Youtube popülerliğini ikiye katlıyor. Kısa zamanda çeşitli prodüktörlerin ve mekan sahiplerinin ilgisini çektiğinde, artık bu işten para kazanmaya da başlıyor. Her ne kadar rüzgarın sürüklediği yere doğru akarım dese de, artık kendisini performansa çağıran kulüpler, markalar, lansmanlar var. Bu da Benjamin’in işine geliyor gibi. Çünkü, sevgilisi Flower Fairy ile birlikte aile kurmak ve ülkesine geri dönmek için ufaktan planlarını yapmış bile. Hayalleri arasında artık seyahat değil, bir stüdyo ve bahçesinde koşturan çocukları var.
Dub Fx müzik işlerine grubu Twitch’le başlar. Fakat Avrupa’ya uzanmak istediğinde koca bir grubu yanında taşımaktansa, zihninde bir grup yaratmak daha akılcıdır. Önceleri Ipod’ta çaldığı parçalar üzerine gitar ve vokalle eşlik ederek sokak performansları yapar ama, her gittiği yere gitarını götürmek istemez. İşte buna en güzel alternatif, gitar pedalları ve kendi sesini “loop” edebilmesini sağlayan mini mucize cihaz “Loop Station” olur. Dub Fx ismiyse, Benjamin’in köklerinde aslında reggae, dub ve hip hop etkisinin yoğunluğundan kaynaklı. Dnb türüyle kız arkadaşı sayesinde tanışırken, dönemin popüler sound’ı dubstep’le ise İngiltere maceralarında karşılaşır. İlk görüşte aşk dedikleri dub ve bass birlikteliği, Dub Fx’in pedallarında yer ederken, İngiltere’nin MC’leriyle birlikte performanslara çıkmaya başlar.
2010 yılında, Melbourne’lü prodüktör Sirius ile anlaşarak ‘Dub Fx and Sirius – A Crossworlds’ adında bir albüm çıkarır. 138 – 145 BPM arasında, dubstep türünün izlerini yoğunlukla taşıyan, güçlü baslar ve sub frekansları olan albümde bu kez beatbox yapmaz.
Dub Fx’’in başarısının ardında canlı performanslar, kulaktan kulağa yaygınlık ve sosyal ağların rolü büyük. İçselleştirdiği birçok mevzuyla aklını kurcaladığından, şarkı sözleri pek bir sofistike. Geçmişinden başlayarak, kendi yaptığı bireysel seçimlerden bahsediyor, bir yandan da dünya olayları ve kişilerin kendilerini gerçekleştirmelerine yönelik mesajlar veriyor. Özellikle “Society’s Gates” parçasında, filozof Sokrates’in hayatı ve sosyal öneminden bahseder.
Gerçeklik, genel görelilik, evren ve dünya üzerine kafa yoran bir müzisyen Benjamin. Aynı zamanda da büyük bir çizgi roman fanatiği. Özellikle Vertigo yayınlarının karanlık hikayeleri ilgisini çekiyor. İsyankar bir rahibin garip hayatını konu alan ‘Preachers’ ve insanlara hesaplaşma şansı tanıyan bir örgütle ilgili ‘100 Bullets’ en sevdiği çizgi romanlar. Söylenen o ki, kendisi de şu sıra kafasını kurcalayan “gerçeklik” sorgusuna yönelik çizgi roman hazırlama girişimlerinde.
Müzik, sanat, çizgi roman ve kültüre meraklı, bizden biri gibi Benjamin Standford. Toplumun geri kalanından farkı, cesaret edip yola koyulması ve kendini ifade edecek araçları yaratıp hikayesini anlatabilmesi. Sonrası zaten kendi kendine yolunu çizmiş gibi.
Einstein’a başarının sırrını sorduklarında oldukça net bir yanıt verir; A = X + Y + Z. Yani, çalışmak (X), çalıştığı konuyu oyun gibi görmek (Y), konuşmak yerine üretmek (Z). Benjamin Standford’ın beş senelik macerası da formülün canlı kanıtı sanki.