Sesin teknik detaylarından hissiyatına sınıf atlamış detaycı bir müzisyen. Kulaklıkla müzik dinlemekten nefret ediyor ve Bose marka kulaklıklarını sadece gürültüyü kesme özelliği için uçakta kullanıyor. Partilerken en sevdiği müzik kendine en uzak bulduğu tekno ve İstanbul’a gelmeden önce türban takması gerekeceğini düşünen bir İngiliz kasaba kızı.
İngiltere’nin kültürel anlamda Avrupa ve Amerika başta olmak üzere kültür ticareti yaptığı aşikar. Gururla sahiplendikleri dub kültürü, aslında Jamaika’lı göçmenlerin yeraltında başlattıkları bir müzikal akarsu olsa da, İngiliz’lerin bu kültüre ska punk, garage ve hatta rock dahil bir çok türle eşlik etmeleri, büyütmeleri ve tüm dünyaya yaymaları başka hikaye. Ema Joly (Emika) de, her ne kadar İngiliz aksanına sahip olsa da, aslında Çek asıllı. İngiltere’ye evlat edinildikten sonra yeni ailesiyle birlikte taşınmış. Üstelik pek de İngiltere sayılabilecek bir yere de değil; 1967’lerde kurulmuş, belki de dünyanın en yeni şehirlerinden biri, Milton Keynes’de büyümüş.
Biraz gergin, gereğinden fazla düşünen, çok belli ki zekasından dolayı kendini de yoran bir gençlik dönemi olmuş. Bristol’da DMZ tayfasının konuşlanması, pek çok genç müzisyen gibi onun da hayatını fazlasıyla değiştirmiş. Özellikle Pinch’le yakın arkadaşlıkları sayesinde, henüz dünyanın dubstep’ten haberi olmadığı zamanlarda, bas müziğin derinliklerini Bristol’ın yeraltı partilerinde keşfetmiş. Şimdilerde ise geçmişten gelen DMZ etkisini ve birçok şeyi Pinch’le arkadaşlığına borçlu olduğunu sıkça vurgular halde.
Gençliğini 60’larda kurulmuş bir şehirde geçirdiğinden, kültür ve tarih konusunda akıl almaz bir açlığı var Ema’nın. Dolayısıyla tek endüstrisi kültür olan Berlin gibi bir şehre ilk seyahati, uzun soluklu bir ilişkiye dönüşmüş. Hayalini kurduğu bir hayatı burada kurabileceğine hızlıca ikna olduktan sonra, ailesiyle birlikte Batı Berlin’e taşınmış. Tam da aynı dönem, İngiltere’de geçirdiği bir apandist ameliyatının komplikasyonları Ema’nın tadını her ne kadar kaçırsa da, Native Instruments’a yaptığı iş başvurusunun kabul edilmesiyle hayatı bambaşka bir boyut kazanmış. IT sektörünün dahi çocuklarıyla aynı ofisin içinde, İngiliz mizahını ardına alarak sevimli kızı oynayan Ema, Alman’ların arasında olduğunu tek kişilik kahkalarından anlamış.
Bilgisayar başında yeni yazılımların testleri, getir götür işleri derken, ofisin jokerine dönüşen Ema, Native Instruments yazılımları için ses üretmek de dahil birçok işle uğraşmış. Özellikle ameliyat sonrası hayatını düzene koymak ve Berlin’deki ailesine bakabilmek için Native Instruments onun için aynı zamanda çok büyük bir fırsatı simgeliyor.
İlk albümü ‘Drop the Other’ zamanında staj yaptığı Ninja Tunes’dan çıkmış; ki ince zekası ve hesap kitap yaparak hayatına yön vermesini bu girişiminden de kolaylıklar anlayabiliriz. Cesaretli bir kadın Ema. Birşeyi elde etmek istediğinde hırslarının peşinden koşan türlerden. Ninja Tunes ile imzaladığı anlaşma sayesinde, Native Instruments’daki işini bırakıp, kendi konserlerini veren bir müzisyen olarak yoluna devam ediyor. Bas müziğe düşük tempo romantik melodiler ve etkileyici sesini de ekleyince, dünyanın birçok şehri Emika’yı canlı dinlemek için yavaş yavaş sıraya da giriyor.
Ema’nın da herkes gibi hayatının garip ve duygusal dönemleri var. Bir zamanlar beyninin rasyonel tarafıyla düşünüp sadece sesin mükemmeliği üzerine uğraşan ses mühendisliği yolundan, dünyayı dolaşıp konserler veren ve seyircilerinden bahsedince gözleri dolan birine dönüşmüş. Şimdiyse, gözlerini kapadığında onu mutlu eden en büyük şey Moskova’daki yüzlerce dinleyicisinin sevgi dolu bakışları.
Ema, sesin algısı karşısında hala şaşkın ve her dokusunu dinlemekten asla vazgeçmiyor. Kulaklıkla müzik dinlemekten nefret ediyor ve Bose marka kulaklıklarını gürültü kesme özelliği için uçakta kullanıyor. Partilerken en sevdiği müzik tabi ki tekno ve İstanbul’a gelmeden önce türban takması gerekeceğini düşünen bir İngiliz kasaba kızı.